13 Şubat 2013 Çarşamba

İstanbulda Gezilecek onbir numara yerler nelerdir ?



DOLMABAHÇE SARAYI







Dolmabahçe Sarayı'nın bugün bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya'sının gemileri demirlediği, Boğaziçi'nin büyük bir koyu idi. Dolmabahçe sarayı hala eski güzelliğini korumaktadır. Geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline geldi. 17. yüzyıl'da doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye dönüştürüldü. Bu bahçede çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre Beşiktaş Sahilsarayı adıyla anıldı
Dolmabahçe'nin yapım emrini veren ve ilk kullanan padişah Sultan Abdülmecid.
18. yüzyılın ikinci yarısına doğru, Türk mimarisinde Batı tesirleri görülmeye başlanmış ve "Türk Rokokosu" denilen süsleme şekli, gene Batı tesiri altında kalarak yapılan barok tarzı köşk, kasır ve sebillerde kendini göstermeye başlamıştır. III. Selim, Boğaziçi'nde Batı tarzında ilk binaları inşa ettiren padişahtır. Mimar Melling'e Beşiktaş Sarayı'nda bir kasır yaptırmış, lüzum gördüğü diğer yapıları da genişlettirmiştir. II. Mahmut, Topkapı Sahilsarayı'ndan başka, Beylerbeyi ve Çırağan bahçelerinde Batı tarzında iki büyük saray yaptırmıştır. Bu devirlerde Yeni Saray (Topkapı Sarayı) fiilen olmasa bile, terkedilmiş sayılırdı. Beylerbeyi'ndeki saray,Ortaköy'deki mermer sütunlu Çırağan, eski Beşiktaş Sarayı ile Dolmabahçe'deki kasırlar II. Mahmut'un mevsimlere göre değişen ikametgâhlarıydı. Abdülmecit de babası gibi Yeni Saray'a fazla itibar etmemekteydi, orada yalnızca kış mevsiminde bir kaç ay kalıyordu. Kırkı aşkın çocuğunun neredeyse tamamı Boğaziçi saraylarında dünyaya gelmiştir.



ÇAMLICA TEPESİ TESİSLERİ





Tarih ile aynı yaşıt, İstanbul’un merkezi konumunda kralların taçlarını andıran bir görüntü. Boğazın en yüksek noktasından tüm İstanbul’u görebilen, şiirlerin şarkıların yazıldığı bir mekan.Çamlıca tepesinden bahsediyoruz.

Dünya başkenti İstanbul’un en yükseğinden insanlara gel diyen, eteklerini kişilerin mesken tuttuğu, en yüksek ve en cazip mekanlardan birisidir Çamlıca Tepesi. Büyük ve Küçük Çamlıca tepesi olmak üzere 2’ye ayrılır.

Çamlıca tepesi Boğaziçi ve Marmara Denizi’ne bakan iki önemli tepenin ismidir. Aynı zaman da İstanbul’un en iyi mesire alanıdır. Deniz seviyesinden267 metreirtifada bulunan bu tepe kimi zaman Padişahlara dinlenme alanı, kimi zaman vatandaşa piknik mekanı olmuştur.
Bu tepeler içinde barındırdığı güzellikler ile sadece yerli değil yabancı turistlerin de ilgisini çekiyor. Doğal ve tabiat varlıklarının yanı sıra tarihsel atmosferi de büyüleyici bir görüntü ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Üsküdar ile Ümranı arasında olan bu güzel mekan yamaçlarındaki tarihi dokulu evler, eşsiz manzarası ve doğal bir kuş gözlem alanı olması sebebiyle önemli bir merkez konumundadır. Osmanlı döneminde önemli bir alan olan Çamlıca Tepesi bugün sadece gezi ve mesire alanı olarak kullanılmaktadır.

Türk edebiyetına, sinemasına ve şarkılara konu olmuş Çamlıca Tepesi iyi bir gezinti alanıdır.


Çamlıca Tepesinde hizmet veren tesisler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne aittir. Doyumsuz lezzetleri tadacağınız bu mekan size eşsiz güzellikteki kahveleri yudumlama şansı verecektir. Güzel bir ortamda dostlarınızla hoş sohbet edebilmek ve güzel vakitler geçirebilmek için Çamlıca Sosyal Tesislerini kullanabilirsiniz.


Süleymaniye Camii



Süleymaniye Camii Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerinden biridir.Yapımından günümüze dek İstanbul'da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 27,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya'da da görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır.


28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman'ın ve eşi Hürrem Sultan'ın bulunduğu bir hazire mevcuttur. Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla (elmaslarla) süslenmiştir.
Cami süslemeleri açısından sade bir yapıya sahiptir. Mihrap duvarındaki pencereler vitraylarla süslüdür. Mihrabın iki tarafındaki pencereler üzerinde yer alan çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinin ortasında ise Nur Suresi yazılı bulunmaktadır. Caminin hattatı Hasan Çelebi'dir.

Süleymaniye camiinin 4 minaresi vardır.
Bunun nedeni Kanuni'nin İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefininde Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işaretidir.

Osmanlı külliyeleri içinde Fatih külliyesinden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye külliyesidir. Külliye İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi'ni gören ortadaki en yüksek tepesinde inşa edilmiştir. Cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkânlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan'ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında mütevazı küçük bir yapıdır. Tiryakiler Çarşısı'nı iki medrese çevreler, arkasındaki yolda iki küçük ev vardır.
"Tiryakiler Çarşısı adını taşıyan ince uzun meydanın bir cephesini oluşturan ufki tek katlı medreselerde, her kubbenin alatında bir pencereyle belirlenen iç odaların imaretleri, aza razı bir zahit tavrı içindeki cephesi, Mimar Sultan Külliyesi'ndeki medrese duvarı pencerelerinin ve kubbe dizilerinin tezyini düzenini hatırlatır"

Anakubbenin kemeri, Sinan tarafından kemeri kübra,( kudret kemeri) diye adlandırılmıştır. Cami avlusunun platformu, Haliç tarafındaki yoldan yüksektedir


Kız Kulesi





Hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır.

Üsküdar'ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. M.Ö. 24 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule,Karadeniz’in Marmara ile birleştiği yerde küçük bir ada üzerinde kurulmuştur. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:

Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam 80 (seksen) arşındır. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.

Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.

İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi. Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek, artık çatal-bıçak seslerinin duyulduğu bir mekân haline dönüştürülmüştür. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy'den sandallarla yapılmaktadır.

Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine(o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içine bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.

Antik Çağ'da Arkla(küçük kale) ve Damialis(dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da "Tour de Leandros"(Leandros'un kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.



Galata Kulesi

Resmi ekleyen

Resmi ekleyen


Galata Kulesi, İstanbul'un Galata semtinde bulunan ve şehrin en önemli sembollerinden biri olan 528 yılında inşa edilmiş bir kuledir. Kuleden İstanbul Boğazı, Haliç ve İstanbul, panoramik olarak izlenebilmektedir.Koordinatlar: 41°1′32″N, 28°58′27″E
Galata Kulesi dünyanın en eski kulelerinden biri olup, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak inşa ettirilmiştir. [1] 1204yılındaki 4. Haçlı Seferi'nde geniş çapta tahrip edilen kule, daha sonra 1348 yılında "İsa Kulesi" adıyla yığma taşlar kullanılarak Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yeniden yapılmıştır. 1348 yılında yeniden yapıldığında kentin en büyük binası olmuştur.

Galata kulesi 1445-1446 yılları arasında yükseltilmiştir. Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyıl yenilenmiş ve tamir edilmiştir. 16. yüzyıldaKasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hıristiyan harp esirlerinin barınağı olarak kullanılmıştır. Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddintarafından bir rasathane kurulmuş, ancak bu rasathane 1579'da kapatılmıştır.

17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet Çelebi, Okmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur. Bu uçuş Avrupa'da ilgi ile karşılanmış, İngiltere'de bu uçuşu gösteren gravürler yapılmıştır.

1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmıştır. Yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilmekteydi. III. Selimdöneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yanmıştır. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar görmüş ve onarılmıştır. 1875yılında bir fırtınada külahı devrilmiştir. 1965'te başlanıp 1967'de bitirilen son onarımla da kulenin bugünkü görünümü sağlanmıştır.


Özellikleri 

Yerden, çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 69,90 metredir. Duvar kalınlığı 3,75 m, iç çapı 8,95 m, dış çapı da 16,45 metredir. Yapılan statik hesaplamalara göre ağırlığı yaklaşık 10.000 ton, kalın gövdesi işlenmemiş moloz taşındandır.

Derinliğinde bulunan çukurların altındaki kanalda birçok kafatası ve kemik bulunmuştur. Orta boşluğun bodrumu zindan olarak kullanılmıştır. Kulenin tarihinde bazı intihar olayları kayıtlara geçmiştir. 1876 tarihinde, bir Avusturyalı, nöbetçilerin dalgınlığından faydalanıp kendini kuleden aşağı atmıştır. 6Haziran 1973 günü ise ünlü şair Ümit Yaşar Oğuzcan'ın 15 yaşındaki oğlu Vedat kuleden atlayarak intihar etmiştir. Oğuzcan bunun üzerine Galata Kulesi adlı şiiri yazmıştır. Bununla beraber Galata Kulesi konulu en uzun şiir 2009 yılında Aydın Meriç tarafından yazılmıştır, 2011 yılında Sone yayınlarından yayınlanmıştır. 


istanbul Sapphire 360' Seyir Terası






Avrupa'nın en yüksek binasından İstanbul’a benzersiz bir armağan...

Kız Kulesi, Galata Kulesi, Ayasofya, İstanbul Boğazı ve diğerleri...


Sapphire Seyir Terası’nda kentin dört bir yanından yükselen tarihi ve turistik abideleri, iki kıtaya yayılmış üç imparatorluğun medeniyet izlerini bir arada ve bambaşka bir açıdan görme fırsatı bulacaksınız. 

Rumeli Hisarı




Rumeli Hisarı, İstanbul'un Sarıyer ilçesinde Boğaziçi'nde bulunduğu semte adını veren hisar. Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethindenönce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. Burası boğazın en dar noktasıdır. Mekânda uzun yıllardır Rumeli Hisarı Konserleri düzenlenmektedir.

Sarıyer, İstanbul'da bulunan Rumeli Hisarı, 30 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Anadolu Hisarı'nın karşısında İstanbul Boğazı'nın 600 metrelik en dar ve akıntılı kısmında inşa edilmiş bir hisardır. 90 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale burçlarına sahiptir.
Rumeli Hisarı'nın adı Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir.

Hisarın inşaatına 15 Nisan 1452'de başlanmıştır. İş bölümü yapılarak her bölümün inşaası bir paşanın denetimine verilmiş, deniz tarafına düşen bölümün inşaasını da Fatih Sultan Mehmet bizzat kendisi üstlenmiştir. Denizden bakıldığında sağ taraftaki kulenin yapımına Saruca Paşa, sol taraftakinin yapımına Zağanos Paşa, kıyıdaki kulenin yapımına da Halil Paşa nezaret etmiştir. Buralardaki kuleler de bu paşaların adlarını taşımaktadırlar. Hisarın inşası 31 Ağustos 1452'de tamamlanmıştır.
Hisarın yapımda kullanılan keresteler İznik ve Karadeniz Ereğlisi'nden, taşlar ve kireç Anadolu'nun değişik yerlerinden ve spoliler (devşirme parça taş) çevredeki harap Bizans yapılarından temin edilmiştir. Mimar E. H. Ayverdi'ye göre hisarın yapımında yaklaşık olarak 300 usta, 700-800 işçi, 200 arabacı, kayıkçı, nakliyeci ve diğer tayfa çalışmıştır. 60,000 metrekare alanı kapsayan eserin kargir hacmi yaklaşık 57,700 metreküptür.


Rumelihisarı'nın Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç büyük ve Küçük Zağanos Paşa ile 13 adet irili ufaklı burcu bulunmaktadır. Zemin katları ile birlikte Saruca Paşa ve Halil Paşa kuleleri 9 katlı, Zağanos Paşa Kulesi ise 8 katlıdır. Saruca Paşa Kulesi'nin çapı 23,30 metre, duvar kalınlığı 7 metre, yüksekliği ise 28 metredir. Zağanos Paşa Kulesi'nin çapı 26,70 metre, duvar kalınlığı 5,70 metre, yüksekliği ise 21 metredir. Halil Paşa Kulesi'nin çapı 23,30 metre, duvar kalınlığı 6,5 metre ve yüksekliği de 22 metredir.

Rumeli Hisarı, 1509 Büyük İstanbul Depreminde büyük zarar görmüş ancak hemen onarılmıştır. 1746 yılında çıkan yangında ahşap kısmı harap olmuştur. Hisar tekrar III. Selim (1789-1807) döneminde onarılmıştır. Hisarın kulelerini örten ahşap külahlar yıkılınca, kale içi küçük ahşap evlerle dolmuştur. 1953 yılında cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın talimatı ile üç Türk bayan mimar Cahide Tamer, Selma Emler ve Mualla Eyüboğlu Anhegger hisarın onarımı için gerekli çalışmaları başlatmış, kale içindeki ahşap evler kamulaştırılarak yıkılmış ve restorasyon gerçekleştirilmiştir.


Rumeli Hisarı bugün müze ve açık hava tiyatrosu olarak kullanılmaktadır. Hisarda açık teşhir yapılmakta, sergi salonu bulunmamaktadır. Toplar, gülleler ve Haliç'i kapattığı söylenen zincirin bir parçasından oluşan eserler, bahçede sergilenmektedir.


Rumeli Hisarı ayrıca İstanbul'un Sarıyer ilçesine bağlı bir semttir. Her yılın yaz döneminde konserlerin başladığı mekân olarak da bilinir. Ayrıca çok sayıda balık restoranı mevcuttur. 


TAKSİM
BEYOĞLU
Beyoğlu

Günümüzde kültür, sanat, iş ve eğlence merkezi olan Beyoğlu İlçesi, Bizans döneminde yerleşim alanı olmayan, bağ ve bahçelerle kaplı bir yerdi. İstanbul yakasında bulunan Bizanslılar buraya karşı yaka anlamına gelen “Pera” adını vermişlerdir. İmparator Jüstinyen GALATA’da sonradan bir çok bina yaptırdığından buraya “Jüstinyana” da denilmektedir. Türkler ise Pera’yı Beyoğlu şeklinde adlandırıp daha geniş bir alanı kastetmişlerdir.
Ticari amaçla İstanbul’a gelen Venedikliler ve Cenevizliler Bizans’ın iç karışıklıklarından istifade ederek Galata’yı surlarla çevirmiş ve bugünkü Galata Kulesini 13.yüzyılda inşa etmişlerdir. Aynı yüzyılda Cenevizli tüccarların yönetimine verilen Galata yüzyıllar boyunca ticaretteki önemini korumuştur
Fatih Sultan Mehmet 1453 Yılında İstanbul’u alınca Anadolu’nun muhtelif yerlerinden getirdiği halkı İstanbul’un çeşitli yerlerine yerleştirdi.1461 yılında Trabzon’daki Rum Pontus Devleti alınınca son imparatoru David Komennos ve sülalesi İstanbul’a getirildi. Bunlardan Kalayanis Komennos’un oğlu Aleksios Müslüman olunca Tünel civarına yerleştirildi. Bundan sonra bu yöre beyin oturduğu yer anlamında olan BEYOĞLU olarak anılmaya başlandı. İstanbul’un alınmasından 60 yıl sonra Tophane’den Kasımpaşa’ya kadar olan sahalar yavaş yavaş Türklerle dolmaya başladı. 2. Sultan Beyazıd bugünkü Tünel yakınlarında bulunan ve o adla anılan “Asmalımescid”i yaptırdı. Daha sonra Yavuz Sultan Selim zamanında saray iç oğullarının okumaları için bugünkü GALATASARAY da İbrahim Paşa tarafından yaptırıldı. O zamandan bu yana bu semte Galatasaray semti denildi. Önceleri Yabancı elçilikler ve temsilcilikler de bu semte bulunuyordu. BENİ AHMET Devletinin yıkılması üzerine İspanya’dan İstanbul’a göç eden Araplar Galata ve Tophane semtlerine yerleştirildi. Nüfusun artması sonucu bu semtte sık sık yangınlar olmuştur. 19.yüzyılda Galata da önemli gelişmeler yaşandı. Burası, ticaret merkezleri olma özelliğini korurken yabancı elçiliklerin yerleştiği ve yine yabancı banker, komisyoncu, banka ve sigorta şirketlerinin yoğunlaştığı, bunun yanı sıra eğlence yerlerinin bulunduğu bir Avrupa kenti görünümünü kazanmaya başladı.
1860 yılında alınan bir kararla şehir içinde bulunan mezarlıklar meskun bölge dışına Hasköy ve Sütlüce civarına taşındı. Bu tarihten sonra ahşap binaların yerine taş ve tuğla bina yapımına başlandı.18.yüz yılın ilk yarısında Taksimde büyük bir Topçu kışlası yapıldı. Cumhuriyet devrinde bu kışla yıkılarak yerine bugünkü Taksim Gezi Parkı yapıldı. 1864 yılında Galata’da bulunan surlar yıkılarak yerine cadde ve sokaklar açıldı. Beyoğlu, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Mutasarrıflıkla İdare ediliyordu. 1923 yılında Cumhuriyetle birlikte İlçe olmuştur.



Hz. Yuşa Türbesi’ne Yeni Çehre, Yeni Cami 

Resmi ekleyen


Yılın her döneminde İstanbul’un ve yurdun dört bir yanından ziyaretçi akınına uğrayan Hz. Yuşa Türbesi, vatandaşların ulaşımdan ibadete tüm ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabileceği daha bakımlı ve daha modern bir ibadet alanına dönüşüyorİstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 25 bin m2’lik alanda uygulanacak yeşil alan ve çevre projesi Ramazan Bayramı’nın hemen ardından başlayacak. Beykoz Belediyesi Yuşa yolunda otopark düzenlemesini de kapsayan yol genişletme çalışmalarına Temmuz ayında başlamıştı.Türbeye akülü araçlar çıkacak Yol genişletme çalışmaları kapsamında mevcut caminin girişinde yer alan otopark, genişletilen yolun alt kısımlarına alınacak. Hz. Yuşa Türbesine çıkan yol araçlardan arındırılacak. Yaşlı ve çocuklar için burada akülü araçlar hizmet verecek. Türbeye çıkan yol gölgelikli bir yürüyüş yolu olarak düzenlenecek.Çevre düzenleme projesinin ardından Yuşa Tepesi’ne bir de camii yapılacak.Yeni cami için ilgili kurullarla görüşmelerin devam ettiğini belirten Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek: “Hz. Yuşa peygamberin burada defnedildiğine inanılıyor. Biz de öyle inanıyoruz. Bugüne kadar Hz. Yuşa’nın türbesi ve çevresinde birçok düzenlemeler yapıldı fakat ilgi o kadar yoğun ki ihtiyacı karşılamıyor. Cami ve mevcut otopark yeterli değil. İBB bu alanda kapsamlı bir yeşil alan ve çevre düzenlemesi yapacak. Belediye olarak biz de ziyaretçilere ulaşımda kolaylık sağlamak amacıyla yol genişletme çalışmasına başladık. Şayet cami de yapılırsa Cuma günleri, kandil ve üç aylarda yaşanan yoğunlukta vatandaşlarımız ibadetlerini daha rahat yapabilecek” dedi.Anadolukavağı sınırları içinde, Boğaziçi ve Karadeniz’e hâkim muhteşem manzarasıyla da ziyaretçilerin ilgi odağı olan Yuşa Camii ve Türbesi, Boğaziçi’nin sahile en yakın ve yüksek yerinde bulunuyor.Ziyaretçilerin ibadet ve sosyal ihtiyaçlarını daha ferah ve bakımlı bir alanda karşılayabilmesi amacıyla hazırlanan çevre düzenlemesi ve yol projelerinin 2 ay içinde tamamlanması planlanıyor 

1 yorum: